|
İZLENİM
Recai Şeyhoğlu
HAMAM
Öteden beri severim suyu.. Yaz sıcaklarında günde beş kez duşa girdiğimi bilirim. Kış
da olsa duş yapmadan girmem yatağa. Kentli dediğin, içtiği sigarasının izmaritini
sokağa atmamalı. Hatta yolda yürürken sigara içmemeli. Tükürmemeli yerlere. Evine
her gün bir gazete almalı. Akşam olunca haberleri dinlemeli. Lütfenli konuşmayı
becermeli. Otobüs beklediği durakta, tozu toprağı birbirine katarak temizlik yapan
çöpçüyü susmayıp, uyarabilmeli. Ter kokmamalı. Kaba saba konuşmamalı. Kırmızıda
geçen aracın plakasını trafiğe bildirebilmeli, hastane önünde klakson çalanı da..
Zeminde oturmasına karşın çatısı akan komşusunun masrafına ortak olabilmeli. Akşam
saat ondan sonra telefon açmamayı bilmeli.
Lise yıllarımda 1.Beylerde Ahmet Bayrak'ın çalıştırdığı banyoya giderdim. Arada
bir de Eşrefpaşa'daki Yeni Banyo'ya
Tek tük de Bitpazarındakine..
Doya doya yıkanmayı çok seviyorum çünkü. Sivas'ta, Urfa'da ve Muğla'da hamama gider
dört saat kalırdım.
Su gibisi var mı?..
Yıllardır ne hamama ne de sıhhi banyoya gidiyorum.
Sonunda, geçen gün bir hamama gittim. Keselenip, bir de kuş gibi rahatlayayım dedim.
Yattığım yerden hamamın kubbesine bakarken beynimin labirentleri açıldı. Başladım
gezinmeye.
Hamam deyince aklıma öncelikle bir bebek geliyor. "Bir bebek dünyaya geldikten kırk
gün sonra annesi ve ebesi onu özel bir tören için ilk kez hamama götürürdü. Ebe
kadın, bir ördek yumurtasını kap içine kırıp bebeğin yüzüne sürerdi. Çocuğun
ilerde bir ördek kadar iyi yüzebilmesi için böyle yapılırdı." Musahipzade
Celal: Eski İstanbul Yaşayışı.
Ne güzel!..
Hamam günleri, Osmanlı'da harem kadınları için adeta bir tutku, alabildiğine lüks
bir vakit geçirme aracıydı. Hamam sefaları saatlerce sürer, bazen akşam vakitlerine
kadar devam ederdi.
Harem kadınları da pırıl pırıl ciltleri ve saten gibi tenleriyle ün salmışlardı.
Yıkanmak ve temizlenmek dinsel bir zorunluluktu.Bu nedenle Topkapı Sarayı'nda bu kadar
çok hamam inşa edilmiş olmasına hiç şaşmamak gerek. Sultan'ın, Valide Sultan'ın
ve karılarının özel hamamları vardı. Haremin diğer kadınları geniş ve büyük
bir hamamda birlikte yıkanır, bazen Padişah da kendilerine katılırdı. Türk hamamı,
Bizans hamamlarının bir uyarlamasıydı.
Haremde yaşayan kadınlar için hamam, dış dünyaya açılmak için bir şanstı. Hatta
bazıları için hamam yolculuğu, gizli buluşmaları gerçekleştirmek için yeterince
özgürlük bile sağlıyordu. Hepsi için ise "umumi hamamlar" tam bir dedikodu
ve uydurulmuş rezaletlerin anlatıldığı birer merkezdi.
"Konstantinopolis" adlı gezi notlarında Edmondo de Amicis şöyle diyordu:
"Türk kadınlarının güzelliklerini tanımlamak kolay değil. Onları düşündüğüm
zaman gözlerimin önüne hep aşırı beyaz bir yüz, kara iki göz, koyu kırmızı bir
ağız ve yumuşak bir ifade geliyor. Ama buna karşılık hemen hepsi ciltlerini badem ve
yasemin karışımı bir yağla ovalıyorlar, kaşlarını boyayla uzatıyorlar, göz
kapaklarını boyuyorlar, boyunlarını pudralıyorlar ve yanaklarına allık sürüyorlardı.
Hamamlar kadınların kolayca gözlemlenebilecekleri yerlerdi ve onları seyredenler şok
geçirmezler ama gördükleri karşısında şaşkına dönerlerdi:
Lady Montagu 1717'de yazdıklarında şu erotik havayı vurguluyor.
"...Tabiat Ana'nın kendilerini yarattığı gibi, yani yalın İngilizceyle çırılçıplaktılar.
Hem de hiçbir güzellik ya da eksikliğe aldırmadan. Bunca güzel kadını çıplak
olarak bir arada görmek. Hem de çeşitli pozisyonlarda, kimi sohbet ederken, kimi çalışır,
kimi kahvesini ya da şerbetini içerken, çoğunu da yastıklarına sere serpe uzanmış
yatarken görmek, kölelerini de hanımlarının saçlarını tararken izlemek hoştu."
Hamamlar ayrıca kadınların birbirlerini inceledikleri ve fırsat buldukça, göz
ziyafeti çektikleri yerlerdi.
Hamamlar yalnız kadınlar için duyusal bir kaçamak değil, haremin efendileri için de
erotik bir eğlenceydi. Örneğin Sultan Mahmut I, bir pencerenin arkasına gizlenerek
odalıklarının hamama gelişlerini ve nasıl yıkandıklarını izlemeyi oyun haline
getirmişti.
Hamamlarda erotizm, yalnız haremlerin efendilerine özgü değildi. Zevk vermek üzere eğitilip
yetiştirilmiş, ama Sultan'ın yatağını paylaşmak şansına sık sık erememiş kadınlar
için de hamam sefaları güzel vücutlarla kendilerine göz ziyafeti çekmek ve
birbirlerini tatmin etmek üzere ele geçen iyi bir fırsattı.
Bassano da Zara şunları anlatıyor:
"Kadınların bu birbirlerini yıkama ve ovma sefalarının yarattığı yakınlık sırasında,
birbirlerine aşk tutkusuyla bağlandıkları da hemen herkesçe biliniyor."
Böyle bir hamamı hayal etmeyen erkek yoktur herhalde.
Parası olanlar böylesi hamam sefalarını Uzakdoğu gezilerinde yaşıyorlar. Öyle
deniyor.
Ben neden mi anlattım bunları. Geçmişi, yakın dönem Osmanlı Sarayı'na dayanan, çocukluğunu,
özellikle haremden gelme insanlar arasında geçirmiş, İstanbul doğumlu, 18 yaşında
ABD'ye göçmüş Alev Lytle Croutıer'in "HAREM" adlı kitabını okuyunca
istedim ki benim dışımdakiler de öğrensin, bilsin Osmanlı'da hamamı.
Biliyor muydunuz, olağanüstü güzel genç kızlar genellikle esir pazarlarından temin
edilip, çoğunlukla da Sultan'ın eyalet valileri tarafından armağan olarak gönderiliyordu.
Valide Sultan'ın garip ve nicedir süregelen ayrıcalıklarından bir de, her Kurban
Bayramı arifesinde oğluna bir cariye armağan etme hakkıydı.
Kurban Bayramı da, Dünya Kadınlar Günü de geride kaldı.
İstedim ki suyu, hamamı bahane edip biraz söyleşelim. |
YANIKOĞLU II
HİZMETİNİZDE
YANIKOĞLU SÜPER MARKETİN İKİNCİ MAĞAZASI AÇILDI
(Eski Mavi Market)
ismetbaytak@hotmail.com
bergamakuzeyege@hotmail.com
|