|
İZLENİM Recai Şeyhoğlu
KADIN
Kadın konusu gündeme geldiğinde aklıma hemen annem, eşim ve kızım geliyor.
Nerede bir taciz olayı duysam, "Ya bizimkilere yapılsaydı?.." diye düşünüyorum.
Evhamlanıyorum. Hatta diyebilirim ki yüreğimin yağı eriyor.
Ne zaman ki doğum sancısı çeken birini görsem ya da duysam gözümün önüne yıllar
önce, üç dört saat sonra biricik kızımızı doğuracak olan eşim geliyor. Gözlerinin
dalıp gitmişliği ve yüzünden belli olan acısı...
Tutuklu annelerinin cezaevleri önünde toplanıp "Tutsaklara özgürlük" diye
haykırması 70'indeki annemi anımsatıyor bana. Kimbilir, ben tutuklu olsam nasıl bağırıp
çağırırdı.
Her akşam kerahet vakti gelince, Salihli'de yaptırdığı Kabazlı Rakısı'na sarılan
82 yaşındaki babamı üzdüğüm oluyor arada bir.
Amaaaa... Annem, eşim ve kızım yanlış bir şeyler de yapsalar değil üzmek, ü'nün
yanından bile geçmek istemiyorum.
Tarlada tütün fidanı diken, zeytin silken, fabrikada çay servisi yapan, öğretmen,
avukat... her kadını anam gibi, karım gibi, kızım gibi seviyorum doğrusu.
Değil mi ki üretken.. Seviyorum böyle insanları.
"Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkalarına yapma!" sözünü hiç
unutmuyorum bir erkek olarak.
Televolelerde elin karısına, kızına sarkan playboyları gördükçe, duydukça ya da
magazin basınında okudukça nefretim çoğalıyor hemcinslerime.
Kimin eli kimin cebinde derler ya... İşte o kültürün paspas kadınlarına sarkan sayısı
belirsiz futbolcu, işadamı, türkücü, mafya ve yeşilçam takımından iğreniyorum bu
nedenle.
Bulvar gazetesine çırılçıplak poz veren, adeta sekse davet eden bir köçeğe 265
milyara villa alan bir sayın türkücü, "A. Hanım..." diye söz ediyor bu
bayandan.
Kucaktan kucağa gezen A. Hanım..
Ezan, bayrak, kuran söylemiyle oy toplamaya çalışan Amerikan vatandaşı T. Hanım..
İşte bu tip kadınları sevmiyorum. Sevemiyorum.
*
Silahlı çatışma durumunda kadına yönelik şiddet bir savaş aracı olarak kullanılmaktadır.
Sistematik tecavüz, cinsel kölelik, rehin alma ve gebeliğe zorlama bilinen uygulamalardır.
(Eğitim-Sen Özel Sayı;49)
Bu nedenledir ki kadınlar düşmanlıklara son verme ve çatışmalara barışçıl çözümler
bulma durumundadırlar.
İşte ben böylesi kadınları seviyorum. Anam, karım ve kızım gibi.
Diyarbakır, Iğdır, Van, Bitlis, Hakkari ve Batman'da kadın intiharlarının çokluğu
düşündürüyor beni. İçim yanıyor. Kimbilir niçin yaşamlarına kıyıyorlar?
*
Kadınların gözaltında taciz edildiği, silahlı güçler tarafından savaş ganimeti
olarak tecavüze uğradığı, ev içi şiddetle sindirildiği zaman, hem eşitsiz güç
ilişkileri açığa çıkar hem de zorla kabul ettirilir.
Fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet, çoğunlukla gelenek ve görenekleri temel özgürlüklerden
daha önemli gören devletler tarafından işlenir ya da hoş görülür.
Zorla evlendirme bir insan hakkı ihlalidir.
Kadınların bedensel bütünlüğünü ve insan haklarını tehdit eden ideolojiler
militarizm, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve köktendincilik de günümüzde dünya
çapında yükselmektedir. Köktendinciliğin yükselişi, kadınların ekonomik bağımsızlığı
ve seçme özgürlüğü ile ilgili haklarını çiğner.
Bazı ülkelerde kadınların toplumsal olarak dışlanması öylesine fazladır ki ırk
ayrımcılığının yeni bir biçimini oluşturur. İkinci sınıf kabul edilmekte, daha
değersiz görülmekte ve temel insan haklarından mahrum bırakılmaktadır. Taliban yönetimindeki
(1996-2001) Afganistan'da olduğu gibi.
Yıldırım Türker'in ifadesiyle, "Kadın savaş meydanıdır. Savaş, her yerde her
zaman kadın üstünde oynanan kan satrancıdır. Kadın, savaşın sessiz suç ortağı,
kurbanı, gönülsüz kahramanı, ganimeti, esiridir. Savaş bilançosu da onun yüzü üstüne
çıkarılır. İlk yaralanan da odur. Yaraları bir çırpıda sarması beklenen
de."
Kadının yüzü, savaşın dilsiz tanıklığıdır. Savaş, önce kadının sözünü
gasp eder. Seferberliğin ilk kuralı kadının dilini bağlamaktır. Her savaş; yenip
yutulan her vahşet insanlığın birkaç adım geri gitmesine neden olur. Özgürlükler
kısıtlanır. Kazanılan hakların bir kısmı iptal edilir. Kimlikler bir kez daha tanımlanır.
İlk kaybeden kadındır. Aşağılanmasının sınırı yoktur.
Burada hemen aklıma Reha İsvan ve ona "soyun" diyen asker geliyor. 60 yaşındaki
bir kadını soymaya çalışan zorbalık rejimi ülkeme acaba ne kazandırdı diye düşünüyorum.
Kadına yönelik şiddetle mücadeleden eğitimin ve ders materyallerinin cinsiyet ayrımcılığından
arındırılmasının önemi büyüktür. Ders kitaplarında kadınların itaatkar ve
evcil rolleri vurgulanırken kadınlar fedakar, çaresiz, uysal, çekingen gösterilmektedir.
Erkekse lider, girişken, etkili-başarılı, yetenekli, inatçı, azimli,
cesaretli-kahraman ve güçlü gösterilmektedir. Metinlerdeki temel karakterlerin %17'si
kadın, %83'ü erkektir.
Ders çıkarılması ve ibret alınması gereken bir Afgan gerçeği de şudur:
Afgan kadınları burka giymek zorunda oldukları için yanlarında bir erkek olmadan dışarı
çıkamamaktan, etrafı göremedikleri için düşme ya da araba çarpma tehlikesinden yakınmaktadırlar.
Ya ülkemizde?..
Burka giyen yoksa da burkamsı çuval içinde yürüyen çoook! Merak edenin Urfa'ya, Adıyaman'a,
Elazığ'a gitmesi gerekmez. Manisa'nın Kırkağaç'ı, İzmir'in Kınık'ında da aynı
görüntülere tanık olunabilir.
Yalnız yaşayan, çocuklu, geçimi çalışmasına bağlı olan dul kadınlar tacize daha
çok uğruyor günümüzde. Belki yüz yıl önce de böyleydi.
Kadın eğitimcilerin arasında cinsel tacize uğrayanların oranı %37.7. Oldukça düşündürücü
bir durum! Yani.. "Toplu iş sözleşmelerinde cinsel tacize karşı maddeler
konulmalı."
İran'da otomobil kullanmak için kadınların bir ara eylem yaptığını işitmiştim.
Elbette aynısı günün birinde Suudi Arabistan'da da yapılacak. İşyerlerinde elbette
pantolon serbest olacak. Kadınların pantolon giymesinin yasaklanması kadın bedeni üzerinde
kontrol kurmak ve baskı altında tutmak isteyen cinsiyetçi ve muhafazakar ideolojilerin
ürünü.
Kadın bunu biliyor. Ne var ki henüz üstesinden gelmiş değil.
Evliliğe ve fuhuşa değinmeden geçmek olmaz bu konulara girince.
"Burjuva dünyasının cinsel yaşamının bir yanını evlilik, diğer yanını fuhuş
oluşturur. Evlilik madalyonun düz tarafı, fuhuş ters tarafıdır. Erkek dünyası
evlilikte doyum bulamazsa, bunu kural olarak fuhuşta arar."
Televizyonlarda ve boyalı basında örneklerine sık sık rastladığımızı bilmem söylemeye
gerek var mı?
"Erkek dünyası fuhuştan yararlanmayı her zaman kendisine hukuksal olarak verilmiş
bir ayrıcalık gibi görür. Fahişe olmayan bir kadın yanlış adım, attığında ise
onu bir o kadar katı ve sert izler ve yargılar.
Kadının erkekle aynı güdülere sahip olduğu hatta, bu güdülerin kadının yaşamının
belirli dönemlerinde her zamankinden daha şiddetle kendini gösterdiği, erkek dünyasını
etkilemez. Egemen konumu sayesinde erkek, kadını en şiddetli güdülerini zorla batırmaya
zorlar, kadının toplumsal saygınlığını ve evlenebilmesini iffetliliğine bağımlı
kılar. Aynı doğa güdüsünün doyumunun, bu temelden farklı kavranışı ve yargılanışı
dolayısıyla sergilenen kadının erkeğe bağımlılığı, bundan daha göze çarpıcı
ama aynı zamanda isyan ettirici biçimde gösterilemez.
Koşullar erkek için özellikle elverişlidir. Doğa, üreme eyleminin sonuçlarını kadına
havale etmiştir. Erkeğin zevk dışında ne zahmeti ne de sorumluluğu vardır.
Kadın karşısındaki bu avantajlı konum erkek dünyasının büyük bölümünü
belirleyen, cinsel taleplerdeki o dizginsizliği teşvik etmiştir. Fakat cinsel güdünün
yasal doyumunu engelleyen ya da yetersiz bırakan birçok neden bulunduğundan, sonuç
yabanıl doyumdur.
Fuhuş, burjuva toplumu için aynı, polis, düzenli ordu, kilise, işverenler gibi,
gerekli bir sosyal kurum haline gelir."
Fuhuşla ilgili bakın Aziz Augustin ne diyor:
"Resmi orospuları ezdiğinizde tutkunun şiddeti herşeyi yerle bir edecektir."
Aziz Thomas ise, "Kentlerdeki fuhuş, saraydaki lağım çukuruna benzer; lağım çukurunu
kaldırırsanız, saray, kokan pis bir yer haline gelir." diyor.
Dr.F.S.Hügel'i ise sanırım toplumun burjuva biçiminden ötesini düşünemeyenler
onaylıyorlardır: "İlerleyen uygarlık fuhuşu yavaş yavaş daha hoş biçimlere büründürecektir,
fakat fuhuş yalnızca dünyanın yok oluşuyla yeryüzünden silinebilecektir."
Sonuçta kadın aşağılanan, hor görülen, ezilen, dövülen, sefalete itilen, zevk
aracı, baştan çıkarıcı, eksik etek, kaşık düşmanıdır.
Annem evimizin doğum makinesi, aşçısı, hizmetçisi, bakıcısıydı.
Eşim anneme göre daha şanslı.
Kızım, umarım daha da rahat yaşar.
Ama yetmez.. Ben ülkemin kadınlarının da en az eşim kadar özgür ve az sıkıntı çeken
insanlar olmasını istiyorum. Ancak o zaman mutlu olacağım. Bu da mücadele, sabır ve
zaman istiyor.
Bir zamanlar toprak ağaları, serfleri ve kulları üzerinde neredeyse sınırsız
tasarruf hakkına sahipti. 18 yaşına basmış her erkeği ve 14 yaşına basmış her kızı
evlenmeye zorlamak onun hakkıydı. Erkek için kadını, kadın için erkeği seçebilirdi.
Tebaalarının efendisi olarak kendisini, kadın serflerinin ve kullarının cinsel kullanımı
üzerinde tasarruf sahibi olarak görürlerdi.
Feodalizmde böyleydi. Ama vahşiliğin alt basamağında böyle değildi. Ne var ki kadın,
köleleşen ilk insani yaratık oldu. Kadın, köle var olmadan önce köle olmuştur.
Ama gelecek böyle olmayacak!
Kadın, aşk seçiminde aynı erkek gibi özgür ve kısıtlamasız olacak. Kur
yapabilecek ya da kendisine kur yapılmasına izin verebilecek. Sosyal ve ekonomik yönden
tamamen bağımsız olacak. Erkeğin karşısında özgür ve eşittir ve yeteneklerinin
efendisidir. Az önce herhangi bir işte çalışan işçiyken, günün bir başka bölümünde
eğitimci, öğretmen, bakıcı, günün üçüncü bölümünde herhangi bir sanatla ya
da bilimle uğraşan biri, dördüncü bölümünde ise herhangi bir yönetici işleve
sahip olacaktır. (Umarım o günleri biz de görürüz.)
August BEBEL böyle demişti.
*
Erkek egemen toplum beni mutlu etmiyor.
İstiyorum ki kadın yanımda olsun. Onları ne arkamda ne de önümde görmek istiyorum. |
YANIKOĞLU II
HİZMETİNİZDE
YANIKOĞLU SÜPER MARKETİN İKİNCİ MAĞAZASI AÇILDI
(Eski Mavi Market)
ismetbaytak@hotmail.com
bergamakuzeyege@hotmail.com
|