|
GÖZLEM
Ali Kaya
YÜZ BİR TANRILI JAPONYA
Ağzı olan konuşuyor, eline kalem alan yazıyor ya... Herkes gibi ben de günceli yazayım
istedim. Bugünlerde güncel olan nedir ? Deprem... Bizim çocukluğumuzda zelzele olarak
bilinirdi bu sözcük.
Zelzele; kulağa hoş gelen müzikli söylemiyle, daha şiirsel, daha akustik, üstelik de
ses uyumu kurallarına uygundu. Niye yeni bir karşılık arandı bilmem!..
Lise yıllarında okuduğumuz, yıllarca da okuttuğumuz Edebiyat kitaplarında
T.Fikret'in duygusal, okurken ezim ezim ezildiğimiz bir şiiri vardı: ZELZELE...
Edebiyatımıza Fikret'le girmiş yeni bir biçimle (Serbest Müstezat) yazılmıştı. Kırık
dökük dizeler öylesine serpiştirilmişti ki ak kağıt üzerine... Sanki, şiir de
depreme uğramış da dizeler fay hatları gibi kırılıp dökülmüş sanırdınız.
Siz, daha şiiri okumadan depremin etkisi altına giriyordunuz.
40 bin cana mal olmuş Erzincan yıkımı bile o yıllarda ERZİNCAN ZELZELESİ olarak geçmişti
kayıtlara. Şimdi o yılların çocukları büyüdüler. Onların da çocukları, hatta
torunları oldu. "ZELZELE" desen; "anlamadım?" dercesine yüzümüze
bakıyorlar...
Neyse... "zelzele" "deprem" olunca etkisi daha mı azalacak? Ya da
daha mı az kişi ölecek?.. Ha deprem, ha zelzele ne fark eder ki YAPI AYNI YAPI, KAFA
AYNI KAFA olduktan sonra!..
Bu deprem denen şey; neden olur, nasıl olur az çok bilinir de, NE ZAMAN OLACAĞI pek
bilinmez. Onu bana sormayın, ben bilmiyorum çünkü!.. (Bilsem söylemez miyim?) Derler
ya hep "Onu, bir Allah bilir" diye (Bilse O da söylerdi; emin olun... Kendisine
bağlı bunca kulunu niye üzsün, değil mi?..)
Yalnız; kedilerle köpeklerin, tavuklarla horozların az çok bildikleri (ya da
hissettikleri) yaygın inanıştır halk arasında. Bir bilimselliği yok tabii. Onların
ki içe doğmak gibi bir şey olsa gerek... Bilimin, bunca gelişmişliği bu konuda âciz
kalırken hayvanlardan medet ummak, ilkellik değildir de nedir sizce?..
Zaten bu "deprem" denen şey genelde gece uykudayken yakalıyor insanları. Eee
kümesin sahipleri de erkenden uyuyorlar. Mırnav, sobanın arkasında mışıl mışıl
uyurken; karabaş evin bekçiliğini, sürünün korumalığını yaparken, nasıl ve
nerden bilsin şimdi bir depremin yerini ve saatini?..
İşimiz gene Allah'a kaldı desene. Zaten en büyük sığınağımız da o değil mi ki
? Hangi konuda bir çıkmaza girsek aklımız ermese de tıkanıp kalsak, o yüce güce
havale çıkarmaz mıyız hep?
Yazının icadıyla başladığı savlanan tarihin; İsa'dan öncesi ve sonrası diye not
düşerler sayfalarına. Asıl; Galile'den önce, Galile'den sonra diye ayırmak gerekir
tarihi. Dünyanın yuvarlağını ve dönüyor olmasını keşfetmek az iş mi? İşte bu
Galile'den önce Dünya; sarı öküzün boynuzları üstünde durduğuna inanılırdı.
Sinekler konarmış hayvancağızın orasına burasına. Onları kovalarken de boynuzlarının
üstündeki dünya kıpırdar, o anda da zelzele olurmuş. (Ben onların yalancısıyım...)
İnanmadınız değil mi? Ben olsam da inanmazdım. Basket topu değil ya bu koskoca yer küre...
Taşıyla toprağıyla, bunca insanı ve derya-deniziyle kocaman bir yuvarlak. Nasıl taşsın
başı üstünde minnacık öküz?)
Bu iş, olsa olsa ALLAH'ın işidir. Başka bir olasılık yok...
Dinlerine ve geleneklerine bağlılığıyla bilinen Japonlara bir Tanrı yetmiyor.
Adamların yüz Allah'ı var!.. O kadar Allah'ta bilmiyor Zahir ki, en çok da orada
deprem oluyor. Yüz Allah'ın bilmediğini bir Allah nereden bilsin?..
Uzakdoğu'nun, Adalara sıkışıp kalmış bu yumuk gözlüleri, bilim ve teknikte boylarından
büyük buluşlara imza atıyorlar. Yaptıkları her şey bir Japon harikası. Yapıştırıcıları
bile iki şeyi birbirine tutturmakta harika. Sadece o bile dünyada ün yapmalarına
yetiyor adamların!..
Japon balıkları bile türünün en küçüğü!.. Her şeyi nasıl da küçültmesini
biliyorlar. Akıl sır ermiyor bu adamlara. 30-40 millik Lâdin, çam ağaçlarını bile
öylesine minyatürleştirip saksıda yetiştiriyorlar bu çekik gözlüler!.. Hani; halk
arasında da yaygındır ya Çin işi Japon işi;... Bunlarınki de o...
Gülleri bile dikensiz bu bastıbacakların. Ne var öyle dikensiz gül bahçesinde dolaşmaya...
Ufak tefek, yumuk yumuk gözlü bu adamların, birini öbüründen ayırmak da kolay değil
öyle. Hepsi birbirine benziyor. Arkaları da öylesine ki bunların. Belli ki güçlerini
oradan alıyorlar. Az mı yüz Allah!.. Her Allah'ın kaç kulu var ki düşünsene...Böl,
çıkar, çarp, topla.. Hüü... Oysa bizde 600 milyon müslüman, bir o kadar Hıristiyan,
Musevi ve hepsine de bir Allah!..(Allah Allah biz de konuya nerelere getirdik!..)
Bizde yıkımlara, ölümlere neden olan zelzele, Japonya da günlük olağan şeyler. Altı
şiddetindeki bir sarsıntı da pencerelerden balkonlardan atlamıyorlar öyle bizim gibi.
Evde oturuyorlarsa, önce birbirlerinin yüzlerine bakıyorlar. Sonra da başlarını kaldırıp
sallanan lambalara bakarak; "geçti geçti" deyip savuşturuyorlar. Tabii, Türkçe
bilmedikleri için kendi dilerince söylüyorlar bunu...Ama, bizim dilimizle gülüyor,
bizim dilimizle ağlıyor, üzülüyorlar... Fakat, depremi Allah'a havale etmiyorlar
bizim gibi... Gereken tüm önlemleri alıyorlar. Binaların altına bilye bile döşüyorlar.
Beşik gibi sallansa bile devrilip yıkılmıyor. Hacıyatmaz gibi tekrar doğruluyorlar.
Gazetelerde ertesi günü, bir iki paragraflık bir ara haberle duyuyorlar bu önemsiz doğa
olayını. Onlar için böylesi olaylar her gün yaşanan güncel olaylardan sayılıyor.
Ya bizde?.. Dünya, sanki tersine dönüyor depremin yaşandığı o bölgede.
Bizim de yüz Allah'ımız olsa; bakanlık dağıtır gibi her birine ne işler yükleriz.
Sahi bu Japonların şu yüz Allah'ı hangi işlere bakar acep? Bizdeki bakanlıkların,
genel müdürlüklerin, bölge müdürlüklerin görevlerini falan mı üstlendiler acaba
da bu denli kolay yürüyor bunların işleri? Becerileri, çalışmaları neden farklı
bu yumuk gözlülerin. Allahları yardım ediyor zâhir... Boş oturacak değil ya bunca
Tanrı... Bir yerlerden işin ucundan tutup "yürü ya kulum" derdin mutlak.
Hani derler ya "Allah'tan korkun be!.." diye. Bir Allah'tan kim korkar? Karşısında
olacak yüz Allah da, bak nasıl korkuyorlar o zaman!.. Ee... bunca Allah'ın bakışları
altında kolay mı suç işlemek? Biri görmese öbürü görüyor. O nedenler olsa gerek,
en küçük bir kusurları oldu mu Japonlar, ya istifa ediyorlar ya da intihar. Bizde öyle
mi, suç üstüne suç işliyorlar. Ne yasalar hakkından gelebiliyor bunların ne de halkımız.
Suçlular hep güç çıkıyorlar her konuda...
Valla... iyiymiş bu yüz Allahlı olmak be... işler iyicene kontrol altında "Ya
Allah, ya bismillah" deyip girişeceksin işe... Allah ne verdiyse!..
Bu çok Tanrılı Japonların Allahlarına da fazla taktık kafayı. Eh yeri gelmişken
bir fıkrayla sürdürüp bitirelim yazımızı.
Bu çok tanrılı Budizm, biliyorsunuz Hindistan kökenlidir. Oturan insan Buda'nın müritleri,
Çin setini de aşarak bütün Çin'i istila ederek denize dayanırlar. Tabii yıllar alır
bu yayılma. Parti değil ki bu dün Ankara'da kurulsun ertesi günü Edirne'den Ardahan'a
yayılsın, taraftar bulsun... Din bu din! "Dinlerle kinler" sınır tanımaz,
bunu bilmez misiniz?
Develerle fillerin, bir de karıncaların çok olduğu o yıllarda bu yayılma da onların
ağır adımlarıyla oluyor doğal olarak. Japonlar telaşlanırlar. Yumuk gözlerini daha
da kısarak başlarlar kara kara düşünmeye. Ne yapıp neyle sinlerde, bağdaş kurmuş
oturmuş Buda'yı sınırlarından içeri sokmasınlar. Bir telaş bir telaş
Japonlarda!.. Koskoca Çin sıra duvarlarını aşıp, himalaya eteklerine kadar tırmanmış
Budizm'i nasıl etsinler de ülke sınırlarından içeri sokmasınlar. Bu inanışa nasıl
karşı çıksınlar. Dedik ya "DİNLERLE KİNLER SINIR TANIMAZ" diye...Yiğitlik
bizde kalsın deyip, direnmekten vazgeçmişler. Demiş ki aklı evvel biri:
Yaa! Yüz tane Tanrımız vardı zaten... Varsın bir tane daha olsun
İşte, bağdaş kurup oturmuş adamın düşünceleri böyle girmiş Japonya'ya. Bunca
Tanrının emriyle kesmişler demirleri camları... Japon tutkalıyla da yapıştırmışlar
birbirlerine, olmuş mu sana akvaryum... Koymuşlar içine renkli renkli kırmızı, sarı,
siyah Japon balıklarını. Oturmuşlar Japon güllerinin arkasına seyretmişler
manzara-yı şahaneyi. Olsun... Her gönülde nasıl ki bir arslan yatarsa, bizim de içimizde
bir ALLAH'ımız var... Kiminki para, kiminki mal mülk, kiminin de koltuk sevdası...
Kiminin sevdalısı da İlim-İrfan... Bu avuntu yetmez mi bize.
Eyvah!... Bana ayrılan yer bitti. Biz daha konuyu bile göremedik. Neyse haftaya görüşürüz.
Hadi hoşça kalın ve de kendinize eyi bakın...
|
YANIKOĞLU II
HİZMETİNİZDE
YANIKOĞLU SÜPER MARKETİN İKİNCİ MAĞAZASI AÇILDI
(Eski Mavi Market)
ismetbaytak@hotmail.com
bergamakuzeyege@hotmail.com
|