baslik1.jpg (7323 bytes)      

market2.gif (15838 bytes)


18 ŞUBAT   2002      SAYI: 445-446

baslik2.jpg (10108 bytes)

 Site İndeksi

Haberler

Köse yazıları

Politika kazanı

Kunye

Resmi telefonlar

Biraz Gülelim


GÖZLEM

kaya.jpg (2578 bytes)

Ali Kaya

YÜZ BİR TANRILI JAPONYA


Ağzı olan konuşuyor, eline kalem alan yazıyor ya... Herkes gibi ben de günceli yazayım istedim. Bugünlerde güncel olan nedir ? Deprem... Bizim çocukluğumuzda zelzele olarak bilinirdi bu sözcük.
Zelzele; kulağa hoş gelen müzikli söylemiyle, daha şiirsel, daha akustik, üstelik de ses uyumu kurallarına uygundu. Niye yeni bir karşılık arandı bilmem!..
Lise yıllarında okuduğumuz, yıllarca da okuttuğumuz Edebiyat kitaplarında T.Fikret'in duygusal, okurken ezim ezim ezildiğimiz bir şiiri vardı: ZELZELE... Edebiyatımıza Fikret'le girmiş yeni bir biçimle (Serbest Müstezat) yazılmıştı. Kırık dökük dizeler öylesine serpiştirilmişti ki ak kağıt üzerine... Sanki, şiir de depreme uğramış da dizeler fay hatları gibi kırılıp dökülmüş sanırdınız. Siz, daha şiiri okumadan depremin etkisi altına giriyordunuz.
40 bin cana mal olmuş Erzincan yıkımı bile o yıllarda ERZİNCAN ZELZELESİ olarak geçmişti kayıtlara. Şimdi o yılların çocukları büyüdüler. Onların da çocukları, hatta torunları oldu. "ZELZELE" desen; "anlamadım?" dercesine yüzümüze bakıyorlar...
Neyse... "zelzele" "deprem" olunca etkisi daha mı azalacak? Ya da daha mı az kişi ölecek?.. Ha deprem, ha zelzele ne fark eder ki YAPI AYNI YAPI, KAFA AYNI KAFA olduktan sonra!..
Bu deprem denen şey; neden olur, nasıl olur az çok bilinir de, NE ZAMAN OLACAĞI pek bilinmez. Onu bana sormayın, ben bilmiyorum çünkü!.. (Bilsem söylemez miyim?) Derler ya hep "Onu, bir Allah bilir" diye (Bilse O da söylerdi; emin olun... Kendisine bağlı bunca kulunu niye üzsün, değil mi?..)
Yalnız; kedilerle köpeklerin, tavuklarla horozların az çok bildikleri (ya da hissettikleri) yaygın inanıştır halk arasında. Bir bilimselliği yok tabii. Onların ki içe doğmak gibi bir şey olsa gerek... Bilimin, bunca gelişmişliği bu konuda âciz kalırken hayvanlardan medet ummak, ilkellik değildir de nedir sizce?..
Zaten bu "deprem" denen şey genelde gece uykudayken yakalıyor insanları. Eee kümesin sahipleri de erkenden uyuyorlar. Mırnav, sobanın arkasında mışıl mışıl uyurken; karabaş evin bekçiliğini, sürünün korumalığını yaparken, nasıl ve nerden bilsin şimdi bir depremin yerini ve saatini?..
İşimiz gene Allah'a kaldı desene. Zaten en büyük sığınağımız da o değil mi ki ? Hangi konuda bir çıkmaza girsek aklımız ermese de tıkanıp kalsak, o yüce güce havale çıkarmaz mıyız hep?
Yazının icadıyla başladığı savlanan tarihin; İsa'dan öncesi ve sonrası diye not düşerler sayfalarına. Asıl; Galile'den önce, Galile'den sonra diye ayırmak gerekir tarihi. Dünyanın yuvarlağını ve dönüyor olmasını keşfetmek az iş mi? İşte bu Galile'den önce Dünya; sarı öküzün boynuzları üstünde durduğuna inanılırdı. Sinekler konarmış hayvancağızın orasına burasına. Onları kovalarken de boynuzlarının üstündeki dünya kıpırdar, o anda da zelzele olurmuş. (Ben onların yalancısıyım...) İnanmadınız değil mi? Ben olsam da inanmazdım. Basket topu değil ya bu koskoca yer küre... Taşıyla toprağıyla, bunca insanı ve derya-deniziyle kocaman bir yuvarlak. Nasıl taşsın başı üstünde minnacık öküz?)
Bu iş, olsa olsa ALLAH'ın işidir. Başka bir olasılık yok...
Dinlerine ve geleneklerine bağlılığıyla bilinen Japonlara bir Tanrı yetmiyor. Adamların yüz Allah'ı var!.. O kadar Allah'ta bilmiyor Zahir ki, en çok da orada deprem oluyor. Yüz Allah'ın bilmediğini bir Allah nereden bilsin?..
Uzakdoğu'nun, Adalara sıkışıp kalmış bu yumuk gözlüleri, bilim ve teknikte boylarından büyük buluşlara imza atıyorlar. Yaptıkları her şey bir Japon harikası. Yapıştırıcıları bile iki şeyi birbirine tutturmakta harika. Sadece o bile dünyada ün yapmalarına yetiyor adamların!..
Japon balıkları bile türünün en küçüğü!.. Her şeyi nasıl da küçültmesini biliyorlar. Akıl sır ermiyor bu adamlara. 30-40 millik Lâdin, çam ağaçlarını bile öylesine minyatürleştirip saksıda yetiştiriyorlar bu çekik gözlüler!.. Hani; halk arasında da yaygındır ya Çin işi Japon işi;... Bunlarınki de o...
Gülleri bile dikensiz bu bastıbacakların. Ne var öyle dikensiz gül bahçesinde dolaşmaya...
Ufak tefek, yumuk yumuk gözlü bu adamların, birini öbüründen ayırmak da kolay değil öyle. Hepsi birbirine benziyor. Arkaları da öylesine ki bunların. Belli ki güçlerini oradan alıyorlar. Az mı yüz Allah!.. Her Allah'ın kaç kulu var ki düşünsene...Böl, çıkar, çarp, topla.. Hüü... Oysa bizde 600 milyon müslüman, bir o kadar Hıristiyan, Musevi ve hepsine de bir Allah!..(Allah Allah biz de konuya nerelere getirdik!..)
Bizde yıkımlara, ölümlere neden olan zelzele, Japonya da günlük olağan şeyler. Altı şiddetindeki bir sarsıntı da pencerelerden balkonlardan atlamıyorlar öyle bizim gibi. Evde oturuyorlarsa, önce birbirlerinin yüzlerine bakıyorlar. Sonra da başlarını kaldırıp sallanan lambalara bakarak; "geçti geçti" deyip savuşturuyorlar. Tabii, Türkçe bilmedikleri için kendi dilerince söylüyorlar bunu...Ama, bizim dilimizle gülüyor, bizim dilimizle ağlıyor, üzülüyorlar... Fakat, depremi Allah'a havale etmiyorlar bizim gibi... Gereken tüm önlemleri alıyorlar. Binaların altına bilye bile döşüyorlar. Beşik gibi sallansa bile devrilip yıkılmıyor. Hacıyatmaz gibi tekrar doğruluyorlar.
Gazetelerde ertesi günü, bir iki paragraflık bir ara haberle duyuyorlar bu önemsiz doğa olayını. Onlar için böylesi olaylar her gün yaşanan güncel olaylardan sayılıyor. Ya bizde?.. Dünya, sanki tersine dönüyor depremin yaşandığı o bölgede.
Bizim de yüz Allah'ımız olsa; bakanlık dağıtır gibi her birine ne işler yükleriz. Sahi bu Japonların şu yüz Allah'ı hangi işlere bakar acep? Bizdeki bakanlıkların, genel müdürlüklerin, bölge müdürlüklerin görevlerini falan mı üstlendiler acaba da bu denli kolay yürüyor bunların işleri? Becerileri, çalışmaları neden farklı bu yumuk gözlülerin. Allahları yardım ediyor zâhir... Boş oturacak değil ya bunca Tanrı... Bir yerlerden işin ucundan tutup "yürü ya kulum" derdin mutlak.
Hani derler ya "Allah'tan korkun be!.." diye. Bir Allah'tan kim korkar? Karşısında olacak yüz Allah da, bak nasıl korkuyorlar o zaman!.. Ee... bunca Allah'ın bakışları altında kolay mı suç işlemek? Biri görmese öbürü görüyor. O nedenler olsa gerek, en küçük bir kusurları oldu mu Japonlar, ya istifa ediyorlar ya da intihar. Bizde öyle mi, suç üstüne suç işliyorlar. Ne yasalar hakkından gelebiliyor bunların ne de halkımız. Suçlular hep güç çıkıyorlar her konuda...
Valla... iyiymiş bu yüz Allahlı olmak be... işler iyicene kontrol altında "Ya Allah, ya bismillah" deyip girişeceksin işe... Allah ne verdiyse!..
Bu çok Tanrılı Japonların Allahlarına da fazla taktık kafayı. Eh yeri gelmişken bir fıkrayla sürdürüp bitirelim yazımızı.
Bu çok tanrılı Budizm, biliyorsunuz Hindistan kökenlidir. Oturan insan Buda'nın müritleri, Çin setini de aşarak bütün Çin'i istila ederek denize dayanırlar. Tabii yıllar alır bu yayılma. Parti değil ki bu dün Ankara'da kurulsun ertesi günü Edirne'den Ardahan'a yayılsın, taraftar bulsun... Din bu din! "Dinlerle kinler" sınır tanımaz, bunu bilmez misiniz?
Develerle fillerin, bir de karıncaların çok olduğu o yıllarda bu yayılma da onların ağır adımlarıyla oluyor doğal olarak. Japonlar telaşlanırlar. Yumuk gözlerini daha da kısarak başlarlar kara kara düşünmeye. Ne yapıp neyle sinlerde, bağdaş kurmuş oturmuş Buda'yı sınırlarından içeri sokmasınlar. Bir telaş bir telaş Japonlarda!.. Koskoca Çin sıra duvarlarını aşıp, himalaya eteklerine kadar tırmanmış Budizm'i nasıl etsinler de ülke sınırlarından içeri sokmasınlar. Bu inanışa nasıl karşı çıksınlar. Dedik ya "DİNLERLE KİNLER SINIR TANIMAZ" diye...Yiğitlik bizde kalsın deyip, direnmekten vazgeçmişler. Demiş ki aklı evvel biri:
Yaa! Yüz tane Tanrımız vardı zaten... Varsın bir tane daha olsun
İşte, bağdaş kurup oturmuş adamın düşünceleri böyle girmiş Japonya'ya. Bunca Tanrının emriyle kesmişler demirleri camları... Japon tutkalıyla da yapıştırmışlar birbirlerine, olmuş mu sana akvaryum... Koymuşlar içine renkli renkli kırmızı, sarı, siyah Japon balıklarını. Oturmuşlar Japon güllerinin arkasına seyretmişler manzara-yı şahaneyi. Olsun... Her gönülde nasıl ki bir arslan yatarsa, bizim de içimizde bir ALLAH'ımız var... Kiminki para, kiminki mal mülk, kiminin de koltuk sevdası... Kiminin sevdalısı da İlim-İrfan... Bu avuntu yetmez mi bize.
Eyvah!... Bana ayrılan yer bitti. Biz daha konuyu bile göremedik. Neyse haftaya görüşürüz. Hadi hoşça kalın ve de kendinize eyi bakın...



YANIKOĞLU II

HİZMETİNİZDE

YANIKOĞLU SÜPER MARKETİN İKİNCİ MAĞAZASI AÇILDI

(Eski Mavi Market)

baytak.gif (9634 bytes)

 

ismetbaytak@hotmail.com

bergamakuzeyege@hotmail.com

 

 

berg-int.jpg (4556 bytes)

 

cizgi1.jpg (425 bytes) cizgi2.jpg (579 bytes) cizgi3.jpg (545 bytes)

HER SALI GÜNCELLENİR