|
İZLENİM Recai Şeyhoğlu
SaBerİz
Bana sorulan hiçbir soru, "nerelisiniz?" kadar zor gelmiyor inanın.
Yanıtını vermekte öyle zorlanıyorum ki...
Ama yanıtsız da bırakmıyorum tabii...
- SaBerİz, diyorum kısaca.
Fakat biliyorum ki Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde böyle bir şehir-kasaba da
yok.
O halde SaBerİz neyin nesi?
Anlatayım.
SaBerİz hem var, hem yok!
Bilirsiniz, Gediz Ovası'nda altın gibi üzümüyle bilinen, yemyeşil bir kasaba vardır.
Hani şu Lidyalılar'ın merkezi Sardes'e 9km uzaklıktaki, odun köftesiyle meşhur
Salihli yani.
Bakırçay Ovası'nıb dünyaca meşhur pamuğunu üreten, dünyanın en eski yerleşim
merkezlerinden Pergamon'u, şimdiki adıyla Bergama'yı da bilirsiniz kuşkusuz.
Ege'nin incisi, güzeller güzeli, İlkler Şehri İzmir'i de ona keza.
Bu üç şehir benim başım-gövdem-kollar ve bacaklarım gibi.
Hangisi başım, hangisi gövdem bilemiyorum.
Bildiğim tek şey, üçünün de benim dünyamda apayrı bir yeri oldukları...
Sevdalıyım üçüne de...Ayrım yapamıyorum.
Bu nedenle üçünün ilk harflerinden oluşan SaBerİzli'yim ben. Her parçamda SaBerİz
var.
Hani şeker tek başına şeker, çikolata tek başına çikolata, kek tek başına kektir
de itirazınız olmaz ya.... üçünün karışımı süpangile olur çıkar karşınıza
da, ortaya çıkan bu nefis karışıma şeker, çikolata ya da kek diyemezsiniz ya, işte
böyle bir şey SaBerİz.
SaBerİz bambaşka bir tatlı, pardon "şehir" benim evrenimde.
En güzel filmleri Arzu, İnci, Ege, ve Şehir Sinemalarında izledim çocukluk ve ilk gençlik
yıllarımda. Yazlık sinemaları ile kim hatırlamaz Salihli'yi. İnci Sineması;
perdenin hemen önündeki küçük küçük havuzları, şirin locaları, ve dört bir köşesindeki
çiçekleri ile hala gözümün önünde. Türk filmi izlemek isteyenler buraya
gelirlerdi.
Arzu'da avantür-macera ve erotik filmler, Ege^de ve Şehir^de ise kovboy filmleriyle gündemde
olan filmler oynardı. Tarzan'ı sineması ise arabesk takılırdı. Arada bir de Fatma
Girik, Arzu Tokay, Aysel Tanjur gibi şöhretli(!) dansöz ve şarkıcıları getirirdi.
Elli kuruşluk çiğdemle gitmeyi de asla unutmazdık sinemaya. Çerezcinin bolluğu
Salihli'deydi. Kokoreççinin de...
Yaz geceleri oldum bitti hareketli geçer Salihli'de. Nişanı düğünü eksik etmez.
Hele Pazar günleri...
Grup grup pikniğe giderlerdi. Çamur Banyolar, Kurşunlu Kaplıcaları o, Demirköprü
Barajı, Allahdiyer, Bozdağ, Gölcük, Pilavtepe Sırtları... ne kadar da düşkünler
gezip tozmaya...
Kış mevsiminden aklımda kalanlar; bozacının sesi, kömür isi, "Gaste!"
diye yaklaşan sesine kulak verdiğim Metin abi. Namı diğer Arap Metin...
O günlerde evimize her gün üç gazete girerdi. "Akşam, Cumhuriyet, Son."
Yemeğe oturmadan önce benim görevim babama Çetin Altan'ı okumaktı. Hay gidi günler
hay...
Gecenin onbirine doğru evimizin yakınından geçen otorayın sesiyle birlikte yatağa
girmişiz. Ve her yatağa girişte anneme, babama ve üç kardeşime Allahın uzun ömür
vermesi dileğiyle biten dualarım...
Önce Ferda'ya, sonra Almanyalı Zeynep'e asıldığım yıllar... ama aşkımdan Ferda'nın
bihaber olduğu yıllar...
Koca koca parkların, bahçelerin, caddelerin, ve çınar ağaçlarının Salihli'si...
Şiir ikindileri'nin Salihli'si. Şiirin başkenti olan Salihli'm!..
Sonra bişr anda Pergaonlulaşıverdim.
Akropol'ünü, Asklepion'unu, Kızılavlu'sunu gördükçe hayranlığımın bir kat daha
arttığı canım Bergama'm.
Sokaklarına, caddelerine ve insanına vurgun olduğum tarih kokan, aşkım Bergama'm.
Raquel Welch ve Ornella Muti'yle yaşadığım lojmanda geçen bekerlık günlerim!..
Suyuna, iklimine, Kozak'ına kurban olduğum şehrim. Huzur bulduğum, dinlendiğim, üretttiğim,
bir tanem Bergama'm. Yoksa ben burada mı doğdum Tanrım?!
Ama İzmir hep varoldu bende.
1965, 66 yazım hep Neco'yla geçti Kastelli'de.
Hey gidi günler hey! Nasıl da büyük bir istekle Naturzade Camisi'ne gidip dersler alırdık
müezzin Mehmet Hoca'dan!
Dile kolay, bütün dilleri öğreniverdik kolayına. Tek lüksümüz sinemaydı. Her film
değiştiğinde de ağlamaklı çıkardık gecenin geç saatlerinde Doğan Sineması'ndan.
Göksel Arsoy'un, Belgin Doruk'un, Orhan Günşiray'ın, Ayhan Işık'ın, Hülya Koçyiğit'in,
Fatma Girik'in filmlerini kaçırmazdık hiç.
Kimi filmlerden sonra ağlamaktan kızarmış gözlerimizle evin yoplunu tutarken Namık
abinin "Gene mi ağladınız lan!.." sözüyle biraz kendimize gelirdik.
838. sokağın yaşamımda apayrı bir yeri var.
Terzi Mehmet'i, Uzun Nuri'yi, Hacı Nine'yi, muhtar Aysel ablayı, doktorun ikiz kızlarını...
unutamıyorum. kimbilir şimdi ne haldedirler..
Arap Fırını yakınındaki 848 Sokak 46 No'lu bina ise beynimin en kıvrımlı bir bölgesinde
yaşıyor hala.
Çünkü orada elledim Cervantes'in Don Kişot'unu. Orada tanıştım Robinson Kruzeo ile.
Demiryolu çocukları'nı, pinokyo'yu, Heidi'yi orada bağrıma bastım. Polyanna ile
arkadaşlığımız orada kuruldu. Jul Verne'yi orada öğrendim.
Fazıl Hüsnü Dağlarca, Orhan Kemal orada çıktı karşıma.
Şiirin, masalın, romanın dünyasına orada girdim.
Çocuk kütüphanesi'ydi orası.
Kitaplarla arkadaşlığımın o günlere dayanması nedeniyle 1965 yazını en güzel yazım
diye düşünüyorum.
Şimdi gene hergün önünden geçiyorum o kütüphanenin.
Giriş kapısının üstünde "Kültür Baksanlığı Merkez Çocuk Kütüphanesi
"yazıyor. Eskiden ne yazıyordu anımsamıyorum.
Yanılmıyorsam sadece Çocuk Kütüphanesi yazılıydı.
Fakat kapı şu an zincirli. Tıpkı bir mahkum gibi. Bahçe viran. Boya badana yok. Kimi
camlar kırık.
Sanırsınız ki Selçuklulardan kalma bir külliye. Oysa aynı binada kızım yedi yıl
önce tiyatro dersleri alıyordu. Cıvıl cıvıl çocuk ve genç kaynıyordu bu bina.
Şimdi bomboş. Kırık yıkık ve dökük.
O binanın İzmir'deki tek vefalı dostu benim diye düşünüyorum. Çünkü her sabah
"Günaydın Jül Verne, nasılsın Ali Babsa?" diye selam verircesine geçiyordum
buradan.
Bir şey daha söyliyeyim mi..
Akşam vakti, iş dönüşünde ise bazen ağladığım oluyor. Evet, ağladığım
oluyor!
Kültür Bakalığının görevi sorarım size adam mı ağlatmak!?
1969, 70, 71... kolej yıllarım.
Küçükyalı, Nokta, Kennedy Meydanı (Fahrettin Altay-Üçkuyular) üçgeninde geçen günlerim.
Anımsadıkça tatlı düşlere daldığım yıllarım.
Hasan İnce'yle Jennifer'ın strip-tease yaptığı, Kordon'daki "Sibel'e" gidip
bira içtiğmiz deli dolu yıllarımız. Jennifer'ın şemsiyeli figürlerine alık alık
bakarken elimdeki birayı üstüme döktüğüm Sibelkolik günlerim.
Sabahın sekizinde açıp geç saatlerde kapattığım Dotek Kitapevi günlerim. Rahmetli
Boris hristof’un iki sinema biletini uzatıp sevgilimle beni sinemaya gönderdiği '76 kışım.
"Biz vazgeçtik. Ayten'in başı ağrıyor" diye uzattığı bileti hemen kapışım
ve Tijen'le rüzgar gibi sinemaya, oradan da sarmaş dolaş bir pastaneye..
Ne güzel günlerdi.
Üç yıl üstüste her Allahın günü öğleden sonraları iki öğrencimi alıp illa
Agora'ya, Tilkilik'e, Arkeoloji ve Etnografya Müzesi'ne götürdüğüm, sonra da Hisarönü'nde
ayran içtiğimiz o heyacanlı öğretmenlik günlerim.
İzmir'in kazan benim kepçe olduğum günler...
Maaşıyla ancak Vakko'daki kravatı alabilecek olan babalarının kaç ay çalışırsa
Vakko'nun takım elbisesini alabileceğini düşündürmeye çalştığım o Altındağlı
sevimli öğrencilerimle dolu dolu geçen yıllarım...
Güzelyalı'daki unutamadığım altı yılım...
Kah Eski As Sineması, kah Güzelyalı Parkı, kah Haşim Kanar'la sol kokulu
muhabbetlerimiz...
Hele, Kültür Edebiyat Koluna baktığım Güzelyalı İlköğretim Okulu ile As Sineması'nda
Konak Belediyesi Kültür Merkezi'yle ortaklaşa düzenlediğimiz "Söz-Şiir ve Müzikle
Buluşma Geceleri"
Dopdolu geçen delişmen ruhlu Güzelyalı günlerim...
İzmir'in anısı, anıları kolayına unutulurmu hiç... Salihli, Bergama, İzmir!..
Sanki oğlum Salihli, kızım Bergama, torunum da İzmir.
Vazgeçmem zor her üçünden.
Bu nedenle dostlar SaBerİz'liyim ben.
|
YANIKOĞLU II
HİZMETİNİZDE
YANIKOĞLU SÜPER MARKETİN İKİNCİ MAĞAZASI AÇILDI
(Eski Mavi Market)
ismetbaytak@hotmail.com
bergamakuzeyege@hotmail.com
|