|
İZLENİM Recai Şeyhoğlu
UNUTAMADIKLARIM
Hani futbolcunun unutamadığı golü, heyecanlı kızların ya da erkeklerin
unutamadığı ilk gece'si, sevgilinin yanağına kondurulmuş ilk öpücük unutulmaz,
hep anımsanır, anımsandıkça mest olunur ya..
Benim de hiç unutamadığım böylesi anılarım var.
Amcaoğullarım ve teyzeoğullarımla amcamın evinde bir araya gelmiştik.
Paranın pul olmadığı o kolej yıllarımdı.
O günlerde cumartesi günleri de okul var. İstiklal Marşı okunur okunmaz troleybüse
atlayıp eve geldim. Çünkü o gün ilçeden ağabeyim gelecekti. Nasıl da mutluydum...
Ağabeyimle sarılıp hasret gidereceğiz. Annemden, babamdan, kardeşlerimden belki de
bir tutam koku getirecek.
Sarılırken ağladım durdum hep. Sesim kilitlendi adeta. Canım ağabeyim o gün daha
fazla görüşelim diye okula gitmemiş, sabahtan yola çıkmış.
14:45 seansına Sema Sineması'na gittik. David Niven'in "Zor Yıllar" ına.
Küçükyalı'ya döndüğümüzde amcamın evi otele dönmüştü.
Teyzeoğullarımla, amcaoğullarımla gelmişti.
Herbiri benimle ilgileniyordu.
Kolejde günlerim nasıl geçiyormuş, en iyi arkadaşım kimmiş, kız arkadaşım var mıymış..
Sonunda, gülerek:
- Seni bu akşam bir başka okula götüreceğiz, dediler.
Akşam akşam ne diye bir okula gideceğimizi anlamamıştım. Ama işin içinde bir çapanoğlu
olduğunu hissetmiştim.
Polisin bulunduğu bir kapıya geldiğimizde "İşte mektep burası" dediler.
Yaşamımda ilk kez kapalı kapılar ardında sütyen ve külotuyla ortalıkta dolaşan
kadınlar görüyordum.
"Kolejli Canan burada çalışır" yazısını görünce ürperdim. Zaten utanç,
sevinç, hayret gibi duygular içindeydim. Birde Cananla ilgili yazı, kafamı iyice karıştırmıştı.
Demek bizim okuldaki Canan burada çalışıyordu. Vay yosma vay dedim kendi kendime.
Demek o pahalı ayakkabıların, kazakların parasını hep buradan çıkarıyordu!
Ama bizimkilere bundan söz etmedim tabii ki..
- Hadi gelsene kocacığım diyen etli butlu biriyle gözgöze gelince kıpkırmızı
kesiliverdim.
Bizimkilerin kahkahasını görecektiniz.
Kolejli Canan'ın bizim Kolejdeki Canan olmadığını da bu arada öğrenmiş oldum.
Buradaki de esmerdi ama bizimkinin eline su dökemezdi.
Temizlikçi Mevlüt'ün üstündeki eve girdiğimizde vakit bir hayli geç olmuştu.
Meşhur Dilara ile tanışıklığımız da burada başladı. Salonda benim kolejli oluşum
konuşuluyordu. Çaylar, sigaralar, kolalar...
Diğer kadınlar yukarıya doğru yükselen merdivenlerden inip çıkıyorlar, yanıbaşımızdaki
odalar bir açılıp bir kapanıyor ama Dilara hiç yanımızdan ayrılmıyordu. Kapıdan
işaret eden olunca da "Çalışmıyorum beyefendi" diye karşılık veriyordu.
Belki en güzel oyunlarını oynadı o gece. Kolejde okuduğumu söyleyen büyük amcaoğluma
kahkahayla,
- U'lan beni şu İzmir çukurunda hep sizler beceriyorsunuz be!
Dediğinde ne kadar utandığımı mümkünü yok tahmin edemezsiniz.
"Şimdi de bu kolejli fırlama, öyle mi!" deyip kucağıma oturuverince nasıl
da kızarıp bozarmıştım, anlatamam.
O akşam, Dilara ne kadar heyecanımı yatıştırsa da, kocalık yapamadım ona.
Ama beceremeyen (!)
Ben değilmişim gibi dışarı çıktığımda, "O ho ! Bizim kolejli içinizde en hızlısı
!"
Deyip, beni anlatınca salonda bir alkış koptu.
Ben de kabarıp kubardım tabii ki.
Ayrılırken "Yarın seni bekliyorum. Borcunu öde!" diye kulağıma fısıldayışını
ise hiç unutmadım. Unutamam da..
Dilara tam bir profesyoneldi.
Gecelerin en güzel kadınlarından biriydi. Dilara'yı o geceyi başarısızlığımı
unutamıyorum.
Daha başka unutamadığım anılarım da var elbet.
5,6 yaşlarındaydım. Evimden çarşıya doğru gidiyordum. Tam, "Teke Şevket'in"
evinin önünden geçiyordum ki, karşımda koca koca iki köpek!..
Kalbim duracak gibi oldu. Çakıldım kaldım. Havlama homurtu arası çıkan sesleri
ensemde, kolumda, bacağımda hissettim. Avazım çıktığı kadar bağırmaya, çırpınmaya
başladım. Deliler gibiydim.
Köpekler beni ha parçaladı, ha parçalayacaklar. Parçalanmadan, bütün gücümle
direneyim hiç olmazsa diye düşünmüş olmalıyım.
İşte, unutamadığım o an, o gün bugün hala aklımda.
Nasıl kaçıyorlar bir görseniz..
Nasıl da korkutmuşum o kocaman köpekleri bir bilseniz!..
Arkasına dönmeden kaçıp giden köpekler çocukluk yıllarımın, köy yaşamının
unutulmaz bir anısı olarak hala belleğimde. Nasıl unutabilirim !..
Tıpkı, çocukluk aşkım Nazmiye'yi, onunla buğday tarlasında dolaşmalarımızı
unutamadığım gibi.
Yüksek okul öğrencisiyken inşaat işçileriyle olan bağlarım nedeniyle, taşeronların-yüklenicilerin
gelip benden işçi isteyişlerini unutamadığım gibi.
Bir faşist saldırıda, üç arkadaş yaralanmamıza karşın iki gün sonra kafatasçıların
yayın organında yaralanan bizlerin "üç milliyetçi genç" olarak tanıtılışını
unutamadığım, unutamayacağım gibi.Sahilde kızlar var diye, boğulmak üzereyken
"imdaaat" diye haykırmaya utandığımı unutamadığım gibi.
Velhasılı, unutamadığım iyi kötü öyle çok anım var ki..
Son günlerde de yaşadım "Unutamayacağım birkaç macera.
Elimde Cumhuriyet Gazetesi.
Orta sayfada Ruhi Su ile ilgili bir yazıyı okuyorum. Çünkü o gün 20 Eylül. Yani
" Türkü Adam" ın ölüm yıldönümü.
Yanımdaki arkadaş, Cumhuriyetin o günkü manşetini beğenmemiş olsa gerek.
"Kemalist devletin sesine tabii ki böylesi gazeteler yer verecek!" deyince çileden
çıkıvermişim.
Elindeki gazetenin sanat sayfasını açsana! Dedim. Açtı.
Nerede Ruhi Su? dedim. Bugün Eylül'ün 20'si. Bugün Ruhi Su'nun ölüm yıldönümü.
Komünist Türkü Adam'a niçin yer yok senin gazetende!? Diye çıkışınca benim arkadaşın
(!) yanıtı şu oldu.
Sen bırak eylülün 20'sini, 12 Eylül'e gel! İşte, 2001'in bende derin izler bırakacak,
tarihi derinliği (!) olan bu savsözünü, hiç mi hiç unutamayacağım.
Unutamadığım böylesi anılarım çok.
Ama, "Sen bırak eylülün 20'sini, 12 Eylül'e gel'i" anımsadıkça, ikinciyi
üçüncüyü anlatasım gelmiyor. İnanın. Tebessümle anımsadığım anılarım da çok.
Günlerce anlatacak denli..
Güzelin çirkini, soğuğun sıcağı, beyazın siyahı, inişin yokuşu...
O misal!.. |
YANIKOĞLU II
HİZMETİNİZDE
YANIKOĞLU SÜPER MARKETİN İKİNCİ MAĞAZASI AÇILDI
(Eski Mavi Market)
ismetbaytak@hotmail.com
bergamakuzeyege@hotmail.com
|