|
İZLENİM Recai Şeyhoğlu
STOA ÖĞRETİSİ KIBRIS VE BEN
Yıllar önce Kıbrıs'a ayak bastığımda ilk aklıma gelen Magosa Zindanı ve Namık
Kemal olmuştu.
Bir hafta kaldığım Kıbrıs'ta yaşadığım o güzel günlerini hala unutamıyorum.
Kıbrıs'a gidene kadar üç yada beş yıldızlı bir otelde; berberin, öğretmenin,
öğrencinin yada bir inşaat işçisinin bira içebileceğini asla aklıma getiremezdim.
Söyleseler de inanmazdım.
Salamis Bay'ın plajında tangalı bayanların ya da üstsüzlerin arasında güneşlenebileceğimi
tahmin bile edemezdim.
Mesaisini bitiren her Kıbrıslı rahatlıkla akşamüzeri Salamis Bay'a gidip içkisini
yudumlayabiliyordu.
Kıbrıslı esnaf henüz pazarlık nedir bilmiyordu. Oyuncak aldığım bir esnaf ise
biraz farklı konuşuyordu. Bizi pazarlığa alıştıranlar Türkiye'den gelenler!
Hele subay eşleri çileden çıkarıyormuş esnafı "Sizi bizim kocalırımız
kurtardı" diye fiyat kırmaya zorluyorlarmış.
Konuştuğum hediyelik eşyacı Mustafa, "İyi ama bu ikide bir yüzümüze vurulmaz
ki diye öfkesini dile getirmişti bana.
İyi ki Ömer Seyfettin'in "DİYET" ini okumamış biri.
Lefkoşa'da geziniyorken önümden bir mercedes çıktı. İçindekine selam veren sadece
bir kişiymiş.
Bir Asker!
Önümden geçen Milli Eğitim Bakanıymış.
Ortada ne bir alay asker var, ne de onlarca polis de birikmiş bir ahali. Ne alkış, ne
yuh sesi...
Herkes kendi halinde. Yaşam sürüp gidiyor.
Magosa'da restoranın birindeyiz bir gece.
İçip içip eğleneceğiz. Önce çorbalarımızı içeceğiz. O ne? Ortaya koca bir
salata tabağı ile yarım yarım limonlar geldi. Çorba kaseleri de dolu dolu. Şıldır
şıldır su değil. İşkembe çorbamız bol taneli..
Ardından gelen köftelerimiz de ona keza. Köfteler büyük ve tabak köfte dolu.
Herşey öyle dolu dolu geliyor ki pilava gerek kalmıyor. Hesap pusulası geldiğinde de
şaştık kaldık.
İzmir'de, İstanbul'da en az iki katını öderdik.
Girne'de birinden dinledik. Daha doğrusu Manisalı öğrenci Zeynep'den. Polisin biri araç
sahiplerinden birine bağırıp çağırmış mı ne...
Kahvede oturanlar üşüşüvermiş polisin başına " Ne bağırıyorsun, insan gibi
konuşsana!" diye. Hırpalamışlar da
Trafik Kıbrıs'ta soldan işliyor. Farklılıklarımızdan biri bu diğeri de korna çalmak
yok!
"Ne boruyu öttürüp durursun be!.." diye ensemize yapışıvermişti polis.
Kültür farkı!..
Piknik yaptığımız yerde eşyalarımız meydanda, uyuyup kalmışız. Bir taksi şoförünün
sesiyle kendimize geldik.
Eşyalarınızı ortada bırakmayın lütfen!
Biz sizlere güveniyoruz dedikse de fayda etmedi.
Kıbrıslı yapmaz ama burada herkes Kıbrıslı değil ki...
Yabancı hırsızlara karşı bizi uyarmışlardı.
Bu denli centilmen, iyi niyetli ve dosttular.
Yılanların kaynaştığı bir yere çadır kurmuşuz da ayrımına varmamışız hiç.
Tam ayrılacağımız gün çay içmek için oturduğumuz gazinonun garsonlarından öğrendik
bu ürpertici gerçeği.
165 binlik Kıbrıs'ın bir haftada görülmedik yerini bırakmamıştık bizim Şiribey'in
sayesinde.
Hele en uçtaki Dipkarpaz'ın yanlızlığı oldukça etkilenmişti beni
Albümdeki fotoğraflara baktıkça Zenon'a neden teğet geçtiğini düşünüyorum.
Kıbrıs'a gidenler için akla gelmesi gereken isimlerden biri olmalı Zenon bence.
Antikçağın özdekçi doğa öğretisi olan Stoa Okulunun Kurucusu ZENON'a (İ.Ö.
336-264) lise yıllarından, bu yana nedendir bilmem ilgi duyarım.
Öğretisi doğru düşünmek ilkesine dayanıyordu.
Çünkü iyi davranmak doğru düşünmekle mümkündü ve felsefe doğru düşünmeyi
öğreten bir yaşama bilimiydi.
Çünkü amaç yaşamaktır ve bilgiler iyi yaşamak için gereklidir. İyi yaşamaksa
titizlikle sınırlandırılmış bir töreyle mümkündür. Bu töreye bulunacak tek ölçü
doğru düşünen için doğa ölçüsüdür.
Öyleyse doğanın davrandığı gibi davranmalı ve doğaya asla karşı davranmalıdır:
Bilge insan, tıpkı doğa gibi duyumsamaz olmalıdır.
Duyumsamazlık duygulanımlara kapılmamak, her türlü acıya ve cezaya karşı tepkisiz
olmaktır.
İnsanın ereği mutluluktur. Buna da ancak doğayla uyum olarak yaşamakla varılabilir.
Gerçek olan tek şey doğadır. Doğaya uygun davranmak, usa uygun davranmak ve dolayısıyla
insanın kendi kendisine uygunluğu gerekmektir.
En doğru seçen, sabırla katlanan, en ölçülü ve en bereketli üleştirici doğadır.
Zenon'un dört ana erdemi; doğru seçme, sabırla kullanma, ölçülü olma ve adaletli
üleştirmeydi.
Mutluluk bilgelikte, bilgelik de doğaya uygun davranmaktaydı.
Stoacılık, halka inmemiş olmakla beraber, okur sınıfları geniş çapta etkilemiş
bir dindi.
Stoa dinin ana ilkesi, doğa yasalarına boyun eğerek ve evrensel düzene uymaktı.
Her türlü acılar, hastalıklar ve ölüm doğaldı.
Bunlara karşı kayıtsız kalmak ve sabırsız katlanmak gerekir. Doğadan gelen her şeye
boyun eğmeli, insandan gelen her şeye karşı koymadır.
İki yıl yaşadığım Suruç'ta ölüsüne ağlayanları görmemiştim hiç. Sıtma yada
bir başka hastalıktan dolayı Çukurova'dan getirilen ölülerine hiç mi hiç ağlamazlardı
bu kasabanın insanları.
Kıbrıs'ta iki yıl askerlik yapmış olan Suruçlu Mehmet mi Zenon'u öğretmişti yoksa
onlara...
Onlara göre akrep, yılan sokması ne kadar doğalsa, hastalık, ölüm sınırda mayın
tarlasında bir bacağı kaybetmek de o kadar doğaldı.
Yeğenim Emrah Stoacılıkla ilgili araştırmaya kendini kaptırınca benim de aklıma Kıbrıs
günlerim ve Zenon geliverdi. İyi ki de geldi.
Muhalif yanım depreşti. Ne diyordu Stoacılık ?..
"İnsandan gelen her şeye karşı koymalıdır."
Tabii ki kötü olan her şeye!..
Suruç'ta bunu yapamıyorlardı. ŞIH denilen feodalizmin artıklarına ve ideolojisine gıkını
çıkaramıyorlardı.
Oysa şimdi teröre, yoksullaştırılmaya, işsizleştirilmeye, savaşa Do tonunda sesi yükseltme
zamanıdır.
Emperyalizme, milliyetçiliğin her türlüsüne, Derwish politikalarına DUR deme zamanıdır.
2300 yıl önce yaşamış Kıbrıslı Zenon'a biraz kulak versek mi?
|
YANIKOĞLU II
HİZMETİNİZDE
YANIKOĞLU SÜPER MARKETİN İKİNCİ MAĞAZASI AÇILDI
(Eski Mavi Market)
ismetbaytak@hotmail.com
bergamakuzeyege@hotmail.com
|