baslik1.jpg (7323 bytes)      

market2.gif (15838 bytes)


26 MART  2001      SAYI: 399

baslik2.jpg (10108 bytes)

 Site İndeksi

Haberler

Köse yazıları

Politika kazanı

Kunye

Resmi telefonlar

Biraz Gülelim


KAMERAMANCI

pasaoglu.jpg (20992 bytes)

Halil PAŞAOĞLU

"BERGAMA'YI SEVİYORUM; ÖLDÜRÜN HALKINI!"


Adam ayakkabılarının bağcıklarını çözdü, kara çizgili çoraplarını çıkardı, ayak parmaklarının tırnakları uzamış ve uçları orak gibi kıvrılmıştı, gök mavisi pantolonunun paçalarını dizlerine kadar sıvadı, çoraplar ayak bileklerinde çizgi çizgi iz bırakmıştı. Uzaktan Midilli Adası görülüyordu. Mart ayı olmasına karşın gökyüzünde bir tek bulut bile yoktu. Güneş sımsıcak ışıklarını denizin mavisinde yıkıyordu. Adam, nemli kumların üzerine basa basa denizin kenarına geldi, ceplerinin kenarından pantolonunu bir kez daha yukarı çekiştirdi, ayaklarını dizlerine kadar denize soktu, kırmızı yanaklı bir bebeğe nazar erdiren bakışlarla gözlerini denizin ortasına dikti. İşte, ne olduysa o an oldu.
Koca deniz fokurdamaya başladı. Deniz kaynıyordu, denizin kanı çekiliyordu, buharlaşan iyotlu su gökyüzünde top top bulutlar oluşturuyordu, ama denize elinizi soksanız eliniz yanmazdı, çünkü su serindi, yine de her tarafa sis başmıştı, Midilli artık görünmüyordu. Musa Peygamber Kızıldenizi ikiye yardırmıştı, ama, bu böyle değildi; sanki maviliğin dibi delinmişti, tuzlu su, bu koskaca delikten, çatlaklardan, yarıklardan yok olup gidiyordu.
Denizin doldurduğu çukur artık olduğu gibi meydandaydı, yosunlar daha şimdiden boyunlarını bükmüş can çekişiyordu, dört kiloluk bir ahtapot kollarını açmış kafasını çamura gömmeğe çabalıyordu, mercan kayalıkları kıpkızıldı, yılan balıkları, mıngırılar ıslak yosunların üzerinden kaymağa çalışıyordu, irili ufaklı milyonlarca balık, kapkara olmuşlardı, çamurun üzerinde zıplıyorlar, kuyruklarını kıvırıyorlardı, balıklar ölüyordu.
Adam, durduğu yerden geriye döndü, yüzünde buruk bir zafer işareti vardı, zaferi buruktu, çünkü kendisi doyumsuzdu. Ayakkabılarına doğru yürümeğe başladı, çoraplarını giyerken fısıldadı.
"Denizi seviyorum!"
Ahmet adlı, gür saçlı, yakışıklı, delikanlı mı delikanlı bir şoförü vardı, arabasının arkasına kuruldu, Dikili'den Bergama'ya döndü. Allah'tan yolda hiçbir yere bakmadı, aklından hiçbir şey geçirmedi, hatta siyanürle tüm ovayı zehirlemek isteyen Ovacık Madenine dönüp bakmadı, ah ne olurdu da, oraya bir baksaydı!
Haylazlar Kayasını geçti, parlak siyah Mersedes arabası, Kozak Dağlarına doğru yol alıyordu. Erken gelen baharın çiçek kokuları, yarı açık pencereden içeriye dalıyordu, mersedes asfalt üzerinde tıs tıs yaylanıyor, lastiklerden çıkan ahenkli ses, bülbüllerin sesine karışıyordu.
Adam, Ahmet'in omuzuna dokundu, arabayı durdurttu. Kapıyı açarak indi, Yangın Söndürme ekibinin binaları az ötedeydi, İncecik Deresinin suyunu baraja çeviren köprüye doğru yürüdü, tam köprünün ortasında durdu, iki bacağına yana açarak dineldi, başını kaldırdı, o nazar değdiren bildiğimiz bakışlarla gözlerini Kozak Dağlarına dikti. Önce otlar kurudu, sonra çalılıklar, söğütlerin yaprakları büzüştü, meşeler çatladı, odun oldu, akçınarların kökleri artık gerekli besini topraktan alamıyordu, yeldeğirmenleri gibi dev sarı çamlar, kızıl çamlar, fıstık çamları devrildi, sanki kanser çökmüştü ormana, hepsi kurudu, yok oldu.
Adam geriye döndü, arabasına binerken Ahmet'e:
"Kozak çamlarını seviyorum" dedi.
************
Adam, başı önüne eğik Atmaca Mahallesinden geçti, Selçuk Mahallesine doğru döndü, Müsella Bayırından Helvacı Dedenin eskiden türbe olan mezarına doğru, gittikçe dikleşen bayıra sardı. Sadece önüne bakıyordu, hiçbir şey düşünmüyordu, memleket ekonomisinden, halkın halinden haberi bile yoktu. Dolar bir milyonu aşmıştı, Osmanlıdan beter olmuştu memleket, maliyemiz, ekonomimiz yabancıların eline düşmüştü, yangın bacayı sarmıştı, fabrikalar durmadan işçi çıkarıyordu, Bergama'daki orta halli işverenlerin çoğu banka faizleri karşısında batmıştı, çiftçiler mazot parası yüzünden tarlalarını boş bırakıyordu, Atmacalılar artık yevmiyeye gidemiyorlardı, bir çare bulunamıyor inşaatlara ruhsat verilmiyordu, Selçuklular artık inşaat işçiliği yapamıyorlardı, saymakla tükenmeyen bir çok bela halkın tepesindeydi, ama o hala her şeyden habersiz tepeye tırmanıyordu.
Mezarın başına gelince durdu, yine develer gibi ayaklarını açıp dineldi,o bildiğimiz bakışlarla uzaktan görünen Bazalika'ya baktı, İstiklal Meydanı görülüyordu.
Birden ortalığı büyük bir toz bulutu kapladı, graderler, kepçeler, buldozerler, büyük büyük damperli kamyonlar peydahlanıverdi, Bazalikanın önündeki evler yıkılıyordu, Kınık garajı, yedi yüz senelik Paşaların evleri yok oluyordu, esnaf ağlıyordu, dükkan açacak mekanları yoktu, ekmek parası kazanamıyorlardı, kira parasını nasıl ödeyeceklerdi.
Adam o belalı gözlerini Atmacaya çevirdi, kara kara bulutlar çöktü, ebabil kuşları indi gökyüzünden, kadınlar saçlarını başlarını yoluyorlardı, adamlarının çoğu duvarların altında kalmıştı.
Sonra sıra Selçuk Mahallesine geldi, o yangın mıydı ne, o kara duman ne öyle, umutlar yanıyordu, çoğu Doğu'dan kaçmıştı, bölücülerden PKK'dan kaçmıştı, yaşamak için, bu memleket için, kanları kavruluyordu herbirinin.
Her şey bir anda bitiverdi, evlerin dükkanların altından taşlar çıkıyordu, tarihi eserler, belki güzel olacaktı, ama onca trilyonlar buruya akılmadan önce insanlar için akıtılmalıydı, iş imkanları için, yapılması öncelikli işler vardı bu memlekette.
Akşam oluyordu, işler tamamlanmıştı. Adam, müsella bayırından aşağı inerken mırıldandı.
"Bergama'yı çok seviyorum!"
Sonra; Adamın adı kitaplara geçti, meydanlara heykelleri dikildi, ama ne yazık ki, Bergamalılar bunu göremedi. Çünkü onlar, sözüm ona "Bergama'yı çok seven adam" tarafından öldürülmüşlerdi, aynen denizdeki balıklar gibi.



YANIKOĞLU II

HİZMETİNİZDE

YANIKOĞLU SÜPER MARKETİN İKİNCİ MAĞAZASI AÇILDI

(Eski Mavi Market)

baytak.gif (9634 bytes)

 

ismetbaytak@hotmail.com

bergamakuzeyege@hotmail.com

 

 

berg-int.jpg (4556 bytes)

 

cizgi1.jpg (425 bytes) cizgi2.jpg (579 bytes) cizgi3.jpg (545 bytes)

HER SALI GÜNCELLENİR